20 Kasım 2011 Pazar

Adam ve Atı

Öykü ünlü Çin düşünürü Lao Tzu'nun zamanında geçer... Lao Tzu bu öyküyü çok sever, anlatırmış. Köyün birinde bir yaşlı adam varmış... Çok fakir... Ama kral bile onu kıskanırmış... Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki... Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış... "Bu at, bir at değil benim için... Bir dost... İnsan dostunu satar mı?" dermiş hep... Bir sabah kalkmışlar ki, at yok... Köylü ihtiyarın başına toplanmış... "Seni ihtiyar bunak... Bu atı sana bırakmayacakları,çalacakları belli idi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. simdi ne paran var, ne de atın" demişler... İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin" demiş... Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu... Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez... " Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geçmeden,at bir gece ansızın dönmüş... Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine... Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takip getirmiş.

Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler. "Babalık" demişler... "Sen hakli çıktın... Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için... şimdi bir at sürün var..." "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar... Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç... Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?.."

Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler... Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul simdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara... "Bir kez daha haklı çıktın" demişler." Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok... simdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler...

ihtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş." O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu... Ötesi sizin verdiğiniz karar... Ama acaba ne kadar doğru... Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez .. " Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar.
 Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş,giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler... "Gene haklı olduğunu kanıtlandı" demişler." Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..." "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar... Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunların hangisinin talih,hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor." Lao Tzu, öyküsünü şu nasihat ile tamamlarmış, etrafına anlattığında:"Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz.

11 Kasım 2011 Cuma

ALLAHIM BENİ BIRAKMA

Mutluluğun anlamı kişiden kişiye değişir. Bana göre mutluluk, büyük beklentiler içinde koşmadan küçük şeylerle gülümseyebilmektir.

Örneğin; sabahları kapımı açtığımda gülümseyen bir dostumun bana günaydın demesi, sevdiğim bir insanın beni telefonla araması, bir dostumun mutluluğu, vb. beni mutlu etmeye yeter.

Büyük beklentileri olan insanlar (şans oyunları vb) bu beklentilerine ulaşsalar bile küçük mutlulukları göz ardı ettikleri için sonunda hüsrana uğrarlar.

Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki; mutluluk ne parada, nede yüksek bir mevki sahibi olabilmektir. Mutluluk hayatın kendisidir. Mutlu olmak istiyorsak, Küçük sorunları büyütmemelyiz. Her gecenin bir sabahı olduğunu unutmamalıyız. Unutmamalıyız ki; Çok büyük şeylerle mutlu olanlar hayatlarında birkaç kez mutlu olurlar. Fakat küçük şeylerle mutlu olanlar hayatlarının büyük bir bölümünü mutlulukla geçirirler. Umarım bu yazıyı okuyanlar ikinci guruba dahil olan şanslı kişilerdir....)))

Gün, nasıl başlarsa öyle gidermiş. Ruhumuzda uyuyan nice güzellikler gizli. Hepsi de uyandırılmayı bekliyor. Bunun için güneşin doğması, saatlerin çalması yetmiyor. Bu güzellikleri uyandırmaya, bazen hiçbir şey yetmiyor. Şükür ki, yarınlara dair emellerimiz yine de bitmiyor, tükenmiyor. Onlar da olmasa ne yapardık, nasıl yaşardık?

Allah’tan ki, bu ümit bazen bir söz, bazen de bir dua olup, içimize akıyor, ruhumuzu uyandırıyor.

O anlardan birini bugün yaşadım.

''Allah'ım,beni bana bırakma
Adını dilimden uzak tutma,''
Diye diye, güne Allah ile, bu dualı sözle başladım.

İçimin güneşi doğmuştu artık. Açıldıkça açıldı, ruhu kat kat saran perdeler.

Ve ardından Hira’nın sorusu geldi:
“Ömür nedir?” diye soruyordu.
“Ömür, bu gündür,” dedim.

Hira, bu defa, “gün nedir?” dedi.
“Gün mü” dedim, “o, upuzun bir ömürdür.”

“Bir cümleyle açar mısın?” dedi.
“Bir cümleyle,” dedim, “bir gün, Allah için yaşanmışsa eğer, işte o gün, Allah için yaşanmamış bir ömürden bile daha uzundur, daha değerlidir.”

Hz. Ali’nin sözünü hatırlamanın tam sırası:
''Bir insanın öldükten sonra cennete girmesine hayret etmem.Benim asıl hayret ettiğim şey;o insanın dünyadayken de cennet gibi bir hayat yaşamasıdır.''

Büyük insanın işaret ettiği şey, son derece yüksek bir iman nimetine erişmek olsa gerek. Çünkü, hidayet ruhun cennetidir. Rabbim, hepimize bu güzel iman yolunu ve nimetini nasip eylesin...

Bediüzzaman’ın Mesnevi’sinde geçen bir cümle yıllardır aklımdan çıkmaz:
“Ülfet ve âdet ve yeknesaklık perdeleri altında çok harika hakikatler gizleniyor.”

Yahya Kemal de aynı dertten mustarip; “ülfet belâlı şey,” diyor şairimiz. Hem de ne belâ... Dünyada da, ahirette de baş belâsı, püsküllü belâ...


ALIŞTIĞIMIZ bir şey olunca yaşamak, hayat denen o büyük mucize, basitleşiyor âdeta. Bir sabun köpüğü gibi sönüyor, elimizden kayıp gidiyor. Nasıl bir şefkatle ve merhametle beslenip büyütüldüğümüz unutulunca böyle oluyor. En büyük nimet bile küçülüyor.

Allah akla gelmeyince, her şey O’nun bize bir nimeti, bir ikramıdır diye bakılmayınca, sıradanlaşıyor ne varsa. Bir değil, milyar değil, 100 trilyon hücreden ibaret olan insan vücudundaki, o ilâhi sistemi bir düşünelim. Sadece tek bir insanın vücudunda yürütülen bu faaliyetler bile, akılları durduracak kadar harika değil midir? Yüz trilyon hücremizin diliyle Rabbimize hamd ederiz...

Evet, hayatı bu kadar hikmetli ve harika bir şekilde yaratan Allah (c.c.), bu hayatın her ânı için her şeyden evvel ismiyle, sıfatıyla anılmaya lâyıktır.

Rahmetli Cahit Zarifoğlu bir şiirinde bunu ne güzel ifade eder:
''Önce besmele
En güzel kelime
Allah'ım,
Yol boyunca
Bırakma elimi
Düşerim sonra.
Allah'ım,
Niçin halkettinse beni
Kalbime söyle iyice
Engellerden arınsın yolum.
Allah'ım
Nasıl pırıl pırılsa
Güzelse sevdiğin kulların
Öyle güzel kıl beni.
Allah'ım
O güzeller güzeli
Hangi iyilik diledi senden
Dilerim ben de öylelerini.
Allah'ım,
Peygamber Efendimiz(s.a.v.)
Hangi şerlerden sığındıysa sana
Upuzak tut benden de onları.
Allah'ım,
Yol boyunca
Tarih boyuncaBaşıboş bırakma bizi.''
Hz. Peygamberin (s.a.v.) her daim, “Hayretimi artır, Yârabbi!” duasına bütün hücre ve zerrelerimle “âmin” diyorum.

Allah’ım, hayretimizle beraber imanımızı da artır. Âmin.

İMANIN önemine işaret eden tarihî bir öykü ile yazımıza devam edelim:

Fatih Sultan Mehmet, bir gün Kur'an okurken şu âyetin mânâsına takılmış:
''Ey iman edenler'Allah'a,Peygamberine,Peygamberine indirdiği Kitaba ve daha önce indirdiği kitaplara iman(da sebat)edin!''(Nisa,136)

Fatih:
“Âyet, zaten iman edenlere sesleniyor. Ardından tekrar imanı emretmesi acaba neden?”diye düşünmüş.

Alimlerle sohbeti esnasında konuyu kendileriyle paylaşmış. “Ne düşünüyorsunuz?” diye sırmuş.

Âlimlerin arasından Akşemseddin, “Sultanım,” demiş. “Dışardan gelen seslere kulak verin, cevabınızı alın.”

Dışarıdan o sırada mehteranın kös sesleri geliyormuş. Fatih, “Efendim, biraz açar mısınız?” demiş.

Bunun üzerine Akşemseddin şöyle izah etmiş:
“Sultanım, mehteranın davullarından ‘düm, düm’ sesleri geliyor. ‘Düm’ kelimesi sizin de bildiğiniz gibi Arapça’da ‘devam et’ anlamına geliyor. Âyetin de mânâsı bu olsa gerektir. Bu âyet, ‘Ey iman edenler! Allah’a, Peygambere, Kitaba olan imanınızda her daim devam edin!’ mesajı vermektedir.”

İnsanın elbisesi eskidiği gibi, imanı da eskiyebilir. Elbise gibi, imanı da yenilemek gerekir.

Öte yandan, âyetin yorumunda şöyle bir incelik de düşünülebilir:
“Ey iman edenler! İmanınızı kontrol ediniz. ‘Allah’a inandım’ diyor, ama O’na itaat etmiyorsanız, ‘Peygambere inandım’ diyor, ama onun yolundan gitmiyorsanız, ‘Kitaba inandım’ diyor, ama Kitaba göre yaşamıyorsanız, gelin imanınızı kontrol edin. Belki tam inanmadınız, inandığınızı sandınız. Zira Allah’a iman, O’na itaati gerektirir. Peygambere iman, O’nu rehber kabul etmeyi icap ettirir. Kitaba iman, Kitaba göre bir hayatı netice vermelidir.”

Kışın geleceğine inanan insanlar, yazın sıcak günlerinde, odun ve kömür telâşına başlarlar. Çünkü sıcak günlerden sonra, soğuk günlerin geleceğine tereddütsüz inanmaktadırlar.

Benzeri bir şekilde, âhiretin geleceğine inanan biri, elbette ve elbette oraya hazırlık yapar. Orada işine yarayacak şeylerle ömrünü değerlendirir.

Demek ki, gerçek anlamda iman etmek ayrı bir olay, kendini “iman etti zannetmek” daha ayrı bir olaydır.


ALLAH’IM! Sana karşı günah işleyenlere bile ne kadar bağışlayıcı ve lâtifsin. Seni arayana ne kadar yakınsın; sana el açıp yalvarana ne kadar müşfiksin. Ümidi sende olanlara ne kadar iyisin, merhametlisin. Kim, senden yardım istemiş de reddedilmiştir. Kim, sana sığınmış da ihanete uğramıştır. Kim, sana yaklaşmış da sen ondan uzak durmuşsundur. Kim, sana kaçmış, sığınmış da sen onu kapından kovmuşsundur!..

Rabbim her şey senindir. Yaratan sensin ve hüküm senindir. İsimlerinde gizlenenler ile ve nurunu örten perdeler ile bu huzursuz ruhu, bu ıstıraplı yüreği bağışla.

Allahım, bütün alçaklıklardan korunmak için sana sığınırız; senden başka bütün korkulardan; senden başka bütün yoksulluklardan...

Allahım, yüzümüzü senden başka kimseye çevirmeyiz, secde ettirmeyiz. Öyleyse ellerimizin de senden başka bir şeye uzanmasını engelle ne olur!

Senden başka ilâh yoktur. Doğrusu ben de nefsine zulmeden zalimlerdendim. Ama şükürler olsun Allahıma, âlemlerin Rabbine.

Allah'ım beni bana bırakma
Adını dilimden uzak tutma
alıntı

10 Kasım 2011 Perşembe

12 adımda Sağlıklı Yaşam

1.Her hafta balık yiyin.Yapılan bir çalışmada, haftalık beslenme düzenlerinde en fazla balık yiyen erkeklerin en düşük kan basıncına sahip olduğu, hiç balık yemeyenlerin erkeklerin ise en yüksek kalp basıncına sahip oldukları görülmüştür. Yüksek nabız kalp krizi riskini arttırır. Yüksek miktarda Omega 3 yağ asidi içeren somon ve ton balığı, kalbiniz için en faydalı gıdalardır. Eğer ailenizde kalp rahatsızlığı olanlar varsa omega-3 gıda takviyeleri almaya daha fazla dikkat edin.

2.Aktif Olun
Boş zamanlarınızda fiziksel olarak aktif olun. Yeni yapılan bir çalışmada, boş zamanlarında bisiklete binmek ya da tempolu yürümek gibi fiziksel aktivitelerle ilgilenen kişilerin, vakitlerini daha az aktif olarak geçirenlere göre kalp hastalığı geçirme ihtimalleri daha azdır. Haftada iki saat, fiziksel aktivitelerle ilgilenerek boş vakitlerini değerlendirenler, kalp hastalığı riskini %61′e kadar düşürebilir. Bu da bir çocuk gibi oyun oynamanızın sizi gençleştirebileceğini göstermektedir.
3.Magnezyumun Önemi
Günlük magnezyum ihtiyacınızı karşılayın. Araştırmalar, uyguladıkları diyetlerle gerekli magnezyum ihtiyaçlarını karşılayan erkeklerin kalp rahatsızlığı geçirme risklerinin daha az olduğunu ortaya koymuştur. Erkeklerin günde yaklaşık en az 333 mg. magnezyum almaları gerekmektedir. Bu ihtiyacınızı şu menüyü uygulayarak karşılayabilirsiniz:Bir fincan yulaf unu (55 mg.), öğlen yemeğinde yarım fincan soya fasulyesi (80 mg.), atıştırmalık olarak 3 gram kaju fıstığı (80 mg.) ve 12 gram somon bifteği (60 mg.), akşam yemeğinde yarım fincan ıspanak (60 mg.).
 4.Selenyum ve Likopenle Dost Olun
Prostat kanserinden korunmak için selenyum ve likopen bakımından zengin gıdalar tüketin.Araştırmalara göre, yüksek oranda selenyum ya da likopen antioksidanları içeren bir diyeti uygulayan erkekler prostat kanserine yakalanma riskini azaltabilirler. Brezilya kestanesi en iyi selenyum kaynaklarından biridir. Bu mineral hindi, istridye ve zenginleştirilmiş kepek gevreğinde de bulunur. Günlük karotenoid likopen ihtiyacınızı karşılamak için sulu karpuz, guava ve domates yiyebilirsiniz.
5.E Vitamininden Vazgeçmeyin
Kansere karşı korunmak için diyetinize E vitamini de ekleyin.Çalışmalar, mide kanseri ya da yemek borusu kanseri riskinin, E vitamini (alfa-tokoferol) takviyeleri alan kişilerde daha az olduğu görülmüştür. Bir milyon yetişkin üzerinde yapılan çalışmada düzenli olarak E vitamini alınmasının mesane kanseri nedeniyle ölüm riskini azalttığı görülmüştür.Günde 400 IU E vitamini almanız gerekmektedir.
6.Lifleri İkiye Katlayın!
Aldığınız lif miktarını ikiye katlayın.Yeni yapılan bir araştırma, aldığı lif miktarını ikiye katlayan kişilerin kolon kanserine bağlı ölüm oranlarının yaklaşık %40 azaldığını ortaya koymuştur. Günde en az 25 gram lif almaya çalışın. Bu hedefinize ulaşabilmek için; kahvaltıda yarım fincan tam tahılı (5 gram), yarım fincan ahududuyla (4 gram) karıştırın, öğle yemeğinde bir armut (4 gram) yiyin, atıştırmalık olarak iki dilim tam tahıllı kızarmış ekmeği (4 gram) diyetinize dahil edebilirsiniz ve daha sonra akşam yemeğinizde, yarım fincan siyah fasulye (8 gram) yiyebilirsiniz.
7.Öğle Vakti Spor Tehlikeli
Futbol, basketbol, koşu, tenis gibi outdoor aktivitelerini sabahın erken saatlerinde ya da öğle sonrası geç saatlerde gerçekleştirin. Güneşin en tepede olduğu (11:00-15:00) saatleri arasında güneş altında kalmamaya dikkat edin. Bronzlaşmak için kullanılan, zararlı UVA ışınlarını emen solaryum aletlerinden uzak durun. Ayrıca dışarıda fazla zaman geçireceğiniz zaman şapka, uzun kollu gömlekle korunun ve gölgeli yerlerde bulunmaya çalışın. Eğer açık renkli ve gözenekli giysiler giyerseniz ılık havalarda bile serinleyebilirsiniz ve kendinizi daha rahat hissedebilirsiniz.
 8.Cilt Kontrolü
Cilt kanserine karşı korunmak için, düzenli olarak cildinizi kontrol edin. Benlerinizin renk, büyüklük ya da şekillerinde meydana gelebilecek değişiklikleri kontrol edin. Biçimsiz, farklı renkleri olan, 0,6 cm’den daha büyük çaplı benler, doktorlar tarafından tetkik edilmelidir. Cilt hastalıklarından korunmak için düzenli kontrollere gitmeniz önemlidir.
9.Zeytinyağı Sever Misiniz?
Karotenoid bakımından zengin gıdalar tüketin.Karotenoid bakımından zengin olan kavun, şeftali, havuç, tatlı patates,ıspanak ve yeşil, sarı turuncu ve kırmızı renkli diğer meyve sebzeleri yiyerek cildinizi güneşin zararlı ışınlarından koruyabilir ve kırışıklıkların oluşmasını önleyebilirsiniz. Yeni yapılan bir başka araştırmada, bol miktarda sebze tüketmenin, güneş ışınlarından kaynaklanan cilt hastalıklarına yakalanma riskini azalttığı görülmüştür.Araştırmada fındık ve fasulye gibi baklagillerle zeytinyağı,
balık, sebzelerin de cilt dostu yiyecekler oldukları görülmüştür.
10.İş Stresi İşte Kalsın
İş stresini işte bırakın.Yeni yapılan bir çalışmada, iş stresinin iş yorgunluğuna sebep olduğu ve insan ilişkilerini çok olumsuz etkilediği ortaya konmuştur. Yakın kişisel ilişkiler kurmanız genç ve sağlıklı kalmanızı sağlar.
Evinizin kapısından dışarı adım atmadan önce birkaç dakikanızı derin nefes alma ve meditasyon gibi stres azaltma yöntemlerini uygulamak için ayırın Ayrıca işten eve doğru gelirken güzel manzaralı yolu tercih edin. Araştırmalarda doğal güzelliklere bakmanın tansiyonun düşmesine yardımcı olduğu bulunmuştur.
11.Amaç Edinin
Hayatınızın amacı olsun. Hayatınızı daha anlamlı hale getirecek hedefler bulun ve bunları başarmak için yöntemler bulmaya çalışın. Bu, psikolojik durumunuzun iyileşmesini sağlar ve bağışıklık sisteminiz iyileşir. Bağışıklık sistemlerinin zayıflığından şikayet eden kadınların, kendilerine insan ilişkilerini güçlendirmek ve kişisel gelişimlerini gerçekleştirmek gibi bir hedef koyarak hayatlarını anlamlandıktan sonra bağışıklık sistemlerinin güçlendiği görülmüştür.
12.Eğlenceye Hayır Demeyin
Her hafta eğlenmek için kendinize zaman ayırın.  Komik bir film izleyerek, komedi şovuna katılarak ya da sevdiğiniz insanlarla güzel vakit geçirerek kahkahalarla gülebilmek için kendinize fırsat yaratın ve gençleşin. Araştırmalara göre, gülmek sadece stres seviyesini düşürebilmekte, ağrıyı dindirebilmekte, bağışıklık sistemini güçlendirebilmekte ve kan basıncını düşürmeye yardımcı olabilmektedir.
Korunun!

Kansere karşı korunun
Bazı kanser türlerinin erkeklerde görülme ihtimali kadınlardan daha yüksektir. Korunma yöntemleri ve erken teşhis kanserle baş edebilmenin en önemli yollarıdır. Bağışıklık sisteminizi güçlendirici uygun bir diyet uygulayarak, egzersiz yaparak, en bilinen kanserojenlerden uzak durarak ve düzenli olarak sağlık kontrolleri yaptırarak kendi kişisel korunma yönteminizi geliştirebilirsiniz.
Cildinizi koruyun
Vücudunuzun en büyük organı olan deriniz, tüm vücudunuzu ve onun içindeki sistemleri korur. Güneş ışınları gibi çevre faktörlerine karşı cildinizi korumak çok önemlidir. Güneşin ultraviyole ışınları cildinizi sadece cilt hücrelerinizdeki elastini tahrip ederek ve kırışıklıkları arttırarak yaşlandırmaz, derinizdeki kromozomlara da zarar verir. .Bu zarar, cilt bozukluklarına ve hayati tehlike yaratabilecek cilt kanserine neden olabilir. Cildinizi korumak ve cildinizi yaşlandırabilecek güneşe ışınlarıyla ilgili problemlere karşı korumak için aşağıdaki tavsiyelere uyabilirsiniz.
Aklınızı ve ruhunuzu koruyun.
Kronik stres, hem sağlığınızı hem de mutluluğunuza zarar verir. Bağışıklık sisteminizin çalışmasına engel olarak enfeksiyonlara daha fazla diğer sağlık problemlerine neden olabilmektedir. Stres, kan basıncında ani yükselişlere de yol açarak kardiyovasküler sistemin erken yaşlanmasına neden olabilir. Bu zararlı etkileri ortadan kaldırmak için, hangi sebeplerin sizi strese soktuğunu ortaya çıkarıp 10, 11 ve 12. adımları uygulayarak onlarla baş etme yöntemlerini uygulayın.
Kontroller
Düzenli olarak doktorunuza muayene olun ve sağlık kontrollerinizi yaptırın.
Düzenli olarak doktorunuza muayene olarak, şikayetlerinizi ona bildirerek doğru teşhisi koymasını sağlayın. Şikayetlerinizi ona bildirin. Hafif görünen kronik sorunlarınızı not edin. Olağandışı bir ağrınız olduğunda, ne kadar sürdüğüne dikkat edin. Günlük olarak yediğiniz gıdaların, düzenli olarak aldığınız ilaçların, bitkisel ürünlerin, vitaminlerin ve gıda takviyelerinin listesini yapın. Ayrıca uzmanınıza düzenli olarak yaptığınız aktivitelerle ilgili bilgi verin ve onunla bunlar üzerine konuşun. Yukarıdaki adımları takip ederek yaşamınızı mümkün olduğunca gençleşebilirsiniz. Hiçbiri zor değil!Başlamanın vakti gelmedi mi?

Wireless Erkekler…

Geçen akşam kız arkadaşlarımdan biri sohbet ettiğim kişiyi beğenip “bu
adam birine bağlı mı?” diye sordu. “Yok canım, o kablosuz, her yerden
çeker!”dedim. Güldük ama doğruydu!

Wireless Erkekler…

Teknolojinin gelişmesiyle hayatımıza giren bazı aletlerin işlevselliği
ile hayatımıza giren bazı adamların hareketlerinin birbirine ne kadar
benzediğini fark ettiniz mi?

Bağlanma sorunu yaşayan, kablolu bağlantıya müsaade etmeyen bazı
beyleri, bundan böyle wireless diye çağırsak olmaz mı? Gerçi yabancı
kelime kullanmayı çok sevmem ama kablosuzdan daha iyi durdu vallahi!
Wireless Mahmut mesela….

Bu arkadaşların yanında el ele tutuştukları kız arkadaşları vardır ama
size de göz süzmeden edemezler. Neden? Adam wireless, her yere sinyal
yayıyor işte!

Şimdi sen yanlışlıkla arkadaşın birinden sinyali aldın diyelim; öyle
ya, senin de aşkla bağlantı kurma ihtiyacın var. Öncelikle kontrol
etmen gereken, bağlanmak istediğin ağın şifreli olup olmadığıdır.
Başkasına ait bir kablosuz bağlantıya giriyor olabilirsin.

Şimdi aldın sinyali, bağlantı kurdun, hızın da iyi; her şey güzel
gider. Siz akşam yemeğinde buluşur, birkaç gün birlikte vakit
geçirirsiniz. Sen tam bir dosya indirirken bağlantı kopar. Yeniden
bağlanmaya çalışırsın ama bir bakarsın sinyal yok!

Wireless erkekler her yerden çekerler. İşin kötüsü bu tür adamları her
tür bilgisayar ve donanımla yakalayabilirsin. Hiç öyle bilmem kaç
işlemci, kaç çekirdek olduğunun, donanımının falan önemi yoktur. Sen
yeter ki sinyali al ve bağlan tuşuna bas.

Bu wireless erkekler öyle bir virüs taşırlar ki; sen bir kere o bağlan
tuşuna bastın ya, gerekli hacimde işlem yapana kadar bilgisayarınla
bağlantıya devam eder. İçine virüs koyar, sürekli kurcalar, dolanır,
seni deşifre etmeye çalışır. Sosyal paylaşım sitelerinde izini bulur.
Sonunda kabul edersin.

Bağlantın kopmasın diye kabloyla bağlanmayı denersen, o sinyali de
ömrünün sonuna kadar bir daha göremezsin. Adı üstünde işte; wireless!

alıntı

8 Kasım 2011 Salı

GÜZEL SÖZLER

"BİR İNSAN BAŞARISIZLIKLARI İÇİN BAŞKALARINI SUÇLUYORSA,BAŞARILARININ ŞEREFİNİ DE BAŞKALARINA VERMESİ İYİ BİR FİKİRDİR."  HOWARD W. NEWTON

DÜŞÜNCELERİNİ TAM VE YERİNDE KELİMELERLE İFADE EDEMEYEN İNSAN, YANLIŞ TARTILARLA TAM İŞ GÖRMEYE ÇALIŞAN SATICIYA BENZER."JOHANN WOLFGANG VON GOETHE

"DÜNYADA BİR ÇOK YETENEKLİ KİŞİLER, KÜÇÜK BİR CESARET SAHİBİ
OLAMADIKLARI İÇİN SİLİNİP GİTMİŞLERDİR."SYDNEY SMİTH

İSTEKLERİMİZİN BAZILARINI ELDE EDEMEMEK MUTLULUĞUMUZUN AYRILMAZ BİR ŞARTIDIR."BERTRAND RUSSELL

"İKİ İNSANIN İYİ GEÇİNMESİ HİÇ KUSURSUZ OLMALARIYLA DEĞİL,
BİRBİRLERİNİN KUSURLARINI HOŞ GÖRMELERİYLE SAĞLANIR." A. TOQUEVİLLE

"AKILLI İNSAN, DÜŞÜNDÜĞÜ HERŞEYİ SÖYLEMEZ; AMA HER SÖYLEDİĞİNİ
DÜŞÜNÜR." ARİSTOTELES

İNSANLARA YAPILACAK EN BÜYÜK İYİLİK, ONLARA AKILLARINI KULLANMAYI
ÖĞRETMEKTİR." MOLLİERE

"SEVMEK GÜZELDİR. BİR DAHA SEVMEMEK DAHA DA GÜZELDİR"
"PAUL GERALDY

"SEVİLENİN KUSURLARINI HOŞ GÖRMEYEN SEVMİYOR DEMEKTİR." JOHANN WOLFGANG VON GOETHE

"YAŞAM BELİRTİSİNİN KÖKENİNDE DUYGULANMA VARDIR; DUYGULANMANIN DA TEMELİ AŞKTIR." SİGMUND FREUD

YAŞAM BELİRTİSİNİN KÖKENİNDE DUYGULANMA VARDIR; DUYGULANMANIN DA TEMELİ AŞKTIR."  SİGMUND FREUD

AŞK KÖPRÜ KURMAKTIR. İNSANLAR KÖPRÜ KURACAKLARINA DUVAR ÖRDÜKLERİ İÇİN YALNIZ KALIRLAR." NEWTON

KADIN OLSUN, KİTAP OLSUN; CİLDİNE ALDANMAYIP İÇİNDEKİLERE
BAKILMALIDIR." CENAP ŞAHABETTİN

ERKEKLER ŞARABA BENZER, GEÇEN YILLAR KÖTÜLERİNİ ESKİTİR İYİLERİNİ
OLGUNLAŞTIRIR."CİCERO

KADIN KENDİ BAŞINA NE GÜL GONCASIDIR NE DE DİKEN. KOKLAMASINI BİLİRSEN GÜL, TUTMASINI BİLMEZSEN DİKEN OLUR."REFİK HALİD KARAY

SEVMEK KARŞILIĞINDA SEVİLMEME RİSKİNİ GÖZE ALMAKTIR.
"LEO BUSCAGLİA

"GÜNEŞ IŞIK VE SICAĞINDAN YARAR SAĞLAMAK İÇİN KENDİSİNE YALVARILMASINI BEKLEMEZ.SEN DE GÜNEŞ GİBİ OL, BEKLENEN İYİLİĞİ SENDEN İSTENİLMEDEN YAP."EPİKTETOS

HAKLARI VE ZEVKLERİ ELLERİNDEN ALINAN GENÇLER, ONLARIN YERİNE DAHA GİZLİ VE TEHLİKELİ OLANLARI KOYARLAR."J.J. ROUSSEAU

FELAKETİ BEKLEYEREK ENDİŞELENMEK, FELAKETİ YAŞAMAKTAN DAHA
KÖTÜDÜR."ÖZGE UMUT EKER

DÜŞÜNCELER ZORLA, TOP VE TÜFEKLE ASLA ÖLDÜRÜLEMEZ.
"MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

AKILLILAR İSTEDİĞİ ŞEYİ, AKILSIZLAR BAŞKALARININ İSTEDİĞİNİ ÖĞRENİR."SADİ

"BİR İNSANIN YAŞAMINDAN DAHA DEĞERLİ BİR ŞEY İYOKSA, O İNSANIN
YAŞAMININ DA BİR DEĞERİ YOKTUR."RABİNDRANAHAT TAGORE

BAZEN KALP GÖZE GÖRÜNMEYENİ GÖRÜR."H.J. BROWN JR.

"İSTEMEK YETMEZ, AMACIMIZA ULAŞMAK İÇİN ŞİDDETLE ARZULAMAMIZ GEREKİR."OVİDİUS

YAŞAM YOKUŞUNU TIRMANIRKEN RASTLADIĞIMIZ KİŞİLERE İYİ DAVRANALIM.ÇÜNKÜ İNİŞTE YİNE ONLARA RASTLAYACAĞIZ."CİCERO

YENİDEN DOĞDUM...

CAN DÜNDAR’DAN

HARiKA BİR YAZI... İBRET ALIN...
ARADA BİR ÇOK BUNALDIĞINIZDA OKUYUN..

Bir zamanlar bir psikoloji kitabında okuduğum bir bölüm vardı...
Deniyordu ki; 'arada bir çok bunaldığınızda hayatın sizin için çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde kendinize 10 dakika ayırın ve kendi cenaze töreninizi düşünün'...
Cümleyi ilk okuduğumda çarpılmıştım...
Ben girişin akabinde pozitif bir gelişme ve tavsiye bekliyordum...

Ama ' kendi ölümümüzü ve cenazemizi ' düşünmemiz tavsiye ediliyordu...

Tüylerim diken diken oldu ve yazarın saçmaladığını düşündüm o an...
Ama önyargı düşmanı biri olarak okumaya devam ettim...
Diyordu ki; ' bunları düşündüğünüzde dünyadaki yerinizi dünyayı terk ettiğinizde oluşacak boşluğu sevdikleriniz ve sizi sevenler için öneminizi anlayacaksınız...
Özellikle insanların sizin için neler söyleyeceklerini onlar için ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın...
O andan geriye dönme şansınız olmadığını hayat denen kredinizin bittiğini ve onlara yanıt verme şansınız olmadığını düşünün...
Tekrar sarılma bir kez daha öpme ihtimalinizin bittiğini hissedin...
Dünyadaki küslüklerin ayrılıkların kavgaların
Yanında bu acının ve geri dönülmezliğin korkunç Çaresizliğini yaşayın...
Bırakın canınız yansın
Bırakın alevler içinde kavrulsun tüm ruhunuz...
Orada o musalla taşında düşünün kendinizi...
Seyredin şu an çevrenizde olanların yüz ifadelerini...
Akıllarından ve yüreklerinden geçen Cümleleri hayal edin...

Kitaba devam etmeden bıraktım kenara ve gözlerimi kapatıp aynen düşünmeye başladım...
Eşimi oğlumu annemi babamı kardeşlerimi ve diğer tüm çevremi oturttum tek tek kendi cenaze törenimdeki yerlerine...
Birer birer yerleştirdim tabutumun çevresine hepsini...
Hayatımda çok nadir bu kadar canım yanmıştı...
Görüyordum işte 'babaaaa...' diye ağlayan biricik oğlumu...
Eşim kucağında 'ağlayan emanetimle' ayakta durmaya çalışıyordu Per perişan...
Koca çınar babacığım belli belirsiz dualar okuyordu o gözümden hala gitmeyen vakur duruşuyla...
Annem ciğerinden bir parça canlı canlı koparılmış gibi hem içine hem dışına akıtıyordu gözyaşlarını...
Kardeşlerim akrabalarım
'çok erken gitti doyamadı oğluna..' diyordu acıyan ses tonlarıyla...
Ve dostlarım... Onlar da şaşkındı...
Bazısı 'daha dün birlikteydik nasıl olur..' diyordu...

Bunları seyredip onlara
'hayır ölmedim buradayım..'
Demek istedim hayal olduğunu unutup...
Sonra anladım yazarın ne demek istediğini daha devamını okumadan kitabın...
Farkındalık önemli bir kavramdır psikolojide...
Belki de hiç aklımıza gelmeyen ve gelmeyecek bir farkında lığı göstermek istemişti yazar...
Kitabı okumaya ne gücüm kalmıştı ne de isteğim...
Almam gereken dersi ve mesajı almıştım...
Şimdi ne kitabın adını ne de yazarı hatırlamıyorum...
Şu an bunları yazarken bile çok kötü oldum...
Bu olayda tek Farkındalık da yok üstelik...
Biraz kendime geldikten sonra devam ettim Hayatımın en zor hayaline...
Sırada çevremdekilerin ölümümün akabinde neler söyleyecekleri vardı...
Usulen ve nezaketen söylenenlerin dışında... Onlarda bıraktığım izleri Yaşananları ve yaşanamayanları elden geçirerek
Ben konuşturacaktım hayalimde...
İçlerini okuyacaktım senaryo bana ait olarak...
Yaşarken neler yazmıştım ölümümle neler okuyacaktım... Gerçek duygularıydı ulaşmaya çalıştığım ölüm acısının etkisiyle girilen duygusal mod değildi deşifre etmem gereken metin...
Canım oğlumun söyleyecek çok şeyi yoktu...
Özleyecekti yokluğumu hissedecekti... Ağlayacaktı aklına geldikçe...
Belki ölümün ne anlama geldiğini hissedecek yaşa gelinceye kadar Sıradan bir üzüntünün ötesine geçmeyecekti duyguları...
Ama hayal bu ya 18–20 yaşına getirdim 2 saniyede oğlumu...
'hayal - meyal hatırlıyorum be baba seni...
Keşke şimdi yaşıyor olsaydın da erkek erkeğe sohbet etseydik seninle...
Bak mezuniyet törenimde de babasızdım...
Askere giderken kimin elini öpeceğim senin yerine...
Diyecek canı yanarak bir köşede...

Sevgili eşim... Benim muhteşem hatunum...
Nasıl dayanır bensizliğe? ...
O ki benim için her şeyini feda edip koşmuştu bana...
Hayatının tek adamı şimdi toprak olacaktı...
Bir daha ' Seni seviyorum ' diyemeyecekti...
Bir daha hevesle açamayacaktı çalan kapıyı...
Ve her gelen gece bensizliğini haykıracaktı yüzüne...
Her sabah da bensiz başlayacaktı koca gün...

Tek cümlesi takıldı o an içime;

' Oyunbozanlık yaptın be böceğim hani beraber ölecektik? ...'

Babam-annem o bugüne kadar evlat olarak Mutlu edecek hiçbir şey yapamamanın acısıyla
Kahrolduğum güzel insanlar...
Helaldi şüphesiz hakları...
Bilerek hiç kırmamıştım onları...
Üzerine titredikleri evlatları onlardan önce göçmüştü işte önlerinde ve dualarına muhtaçtım....
Kaç anne ve babanın çekebileceği bir acıydı ki evladının cenazesinde bulunmak...
Herhalde insanın uzun yaşadığına üzüldüğü nadir Anlardan olsa gerek...
Diğerlerine geçmiyorum... Bu yazıyı şu an yazıp sizlerle paylaştığıma göre
'diğerlerine' artık sizler de dahilsiniz...
Düşünün bir gün bir mail ulaşıyor mail-boxınıza 'ölmüş“ diye...
Sizler kim bilir neler düşünür ve yazardınız...
Eşim şu an yanımda ağlıyor sanki gerçekmiş gibi...
Oysaki yazarın amacı 'Yaşamanın ve hala nefes alıyor almanın kıymetini' göstermekti...
Benim de öyle...
Lafı çok uzattım farkındayım...
Ama dediğimiz çözümü zor süreç 2 satırla özetlenemeyecek
Kadar girintili çıkıntılı...
Ben o gün kurduğum o hayalle Canımın tüm yanmasına rağmen

YENİDEN DOĞDUM...
Bilgisayar diliyle 'format attım hayatıma'...

Sahip olduklarımın farkına vardım ve hala nefes alıyor olduğum için şükrettim...
Gözlerimi açtığım anda o kötü ve acı sahne bitmiş oyun perde demişti...
Peki ya hayal değil de gerçek olsaydı ve perde bir daha açılmamak üzere kapansaydı...
İşte bu final bu yazıyı buraya kadar okumanıza değmiş olmalı...
Belki gerildiniz kötü oldunuz ama devamını getirirseniz buna değer bence...
Ben bu akşam melankoliğim ve biraz abartmış olabilirim...
Hani sanatçı ve şairiz ya ondandır belki...
Bence bu yazıyı sadece oku***** bırakmayın...

LÜTFEN ARADA BİR
BURADAN ALDIKLARINIZI TARTIN
DÜŞÜNÜN VE HAYATINIZI GÖZDEN GEÇİRİN...
Ölümün kime ve ne zaman geleceğini Yüce Allah' tan başka bilen yok...
İşte bu yüzden hazır yaşıyorken ve Nefes alıyorken yapabileceklerinizi yapın
Ertelemeyin...
Bilerek - bilmeyerek
Kırdığınız kalpleri tamir edin...
Sizi sevenlere ve sevdiklerinize Daha fazla zaman ayırın...
Ve en önemlisi;
VERDİĞİ - VERMEDİĞİ
ALDIĞI - ALMADIĞI HERŞEY İÇİN
TEKRAR TEKRAR ŞÜKREDİN
YÜCELER YÜCESİ YARADAN'A

CAN DÜNDAR... https://www.facebook.com/sahibinibekleyenmektuplar

sev de gel sevde....

Bir gün bir genç, Mevlananın kapısına gelip ;

_”beni müridliğe kabul buyurun efendim” diyerek niyazda bulunur…
Mevlana gence bakar ve
_”hiç aşık oldunuz mu evladım?”
diye sual eyler.

Genç şaşkın bir halde ne diyeceğini bilemez.

Mevlana, müridliğe kabul edilmesi için önce bir kulu sevmiş olması gerektiği söyler ve genci geri gönderir.

Genç ne yapacağını bilemez bir hal içinde ertesi gün tekrar tekkenin kapısını çalar ve isteğini yeniler.

Mevlana sualinde ısrarlıdır ve genci tekrar geri gönderir.
Üçüncü gün genç dayanamaz ve Mevlanaya bu isteğinin hikmetini sorar.

Mevlana mütebessim bir çehreyle müride döner ve
_”Bir kulu dahi sevmekten aciz olan, nasıl yüceler yücesi ALLAHA aşık olmaya yol bulur?


Bir kulun ateşine yanmamış gönül, yüceler yücesinin aşkını nasıl bilsin de yansın?

Sev de Gel Evladım Sev de Gel...!https://www.facebook.com/insaninandiginadenktir

Okyanus gönüllü olmak

 "Bir adam, kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır." diye başlıyor öykümüz...

Bir adam, kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu, o zamanlar aynı zamanda aşevi işlevi görmekte olan bir dergaha bağışlamak ister.

Adam Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergâhına gider. Durumu Hacı Bektaş-ı Veli'ye anlatır ve o 'helal değildir' diyerek bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu Mevlana'ya anlatır. Mevlana ise bu kurbanı kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş-ı Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar.

Mevlana şöyle der:

- Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. Öyle her lese konmaz. O yüzden senin bu Hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.

Adam Üşenmez kalkar Hacı Bektaş dergâhı'na gider ve ona, Mevlânâ'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş-ı Veli'ye sorar.

O da şöyle der:

- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlânâ'nın gönlü OKYANUS gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin Hediyeni kabul etmiştir.
ALINTI https://www.facebook.com/insaninandiginadenktir

7 Kasım 2011 Pazartesi

SENİN İÇİN.


Şu an bu yazıyı okuyan güzel insan…
 Önce kendi değerini bil… Önce kendini sev… Sev ki sevebilesin evreni… Unutma ki sen eşsizsin… Doğrularınla, yanlışlarınla bir sen daha yok bu dünyada… Mutlu olmayı hak ettiğini bilirsen mutlu edebilirsin çevrendekileri de… sen gülümsersen gülümser karşındaki de… umut edersen eğer umut vaat edersin diğerleri için de… Bak yarın da doğacak güneş… Yarın da yıldızlar başını yukarı kaldırmak kadar yakınında… “her şey güzel olacak” de ve önce sen inan buna… Güzel şeylerin hayalini kurmaktan vazgeçme hiç… Bakarsın bir gün gerçek olur herkesin hayalleri… bakarsın en sevdiğin masalın içinde bulursun kendini hiç ummadığın bir anda… Yeter ki iste… “Neden olmasın” de ve kocaman gülümse… Özümse kendini, kabullen… Seni sen olduğun için seven ne kadar çok insan var bir bilsen…https://www.facebook.com/sahibinibekleyenmektuplar

İNADINA SEN


Inadina sen inadina sen görmüyorsun beni
Inadina ben inadina ben seviyorum ah seni
Gel kalbim burasi yandi
Kül oldu bu sevda
Belki coktan yalandi
Belki hic yoktu anla

Inadina sen inadina sen bilmiyorsun beni
Inadina ben inadina ben ah özlüyorum seni
Gel kalbim inat etme
Yanariz biz burada
Kadere karsi gelme
Kül oluruz bak sonra

Inadina sen inadina sen gidiyorsun ya hani
Inadina ben inadina ben genede bekliyorum seni
Gel kalbim vaz gecmeyelim
Yanarsak yanalim burda
Öleceksek ugrunda ölelim
Umudumuz var yarina

GEL KIYMA


Özledin mi, öyleyse kalk gel
Bırak artık, kim ne derse der
Yasak günah, hayat ah elden gider

Onların kendi hikâyeleri yok
Onlar sadece seyirci dünyada
Aşksız yaşsız hasarsız ah
Bir diyarda

Sen seç ben söyledim gitti
Son sözümü ölmem artık
Bu pişmanlar ordusuna
Dönmem artık

Gel kıyma
Gel kırma
Sende bu mutsuzlar kervanına
Uyma


Sibel Can
https://www.facebook.com/insaninandiginadenktir

Akşamlar

Bazen gökte yıldızlar oynar selamlar beni. 
Bazense ay gülümser seyri oyalar beni 
Bazen aydınlık mehtap okşar kucaklar beni 
Sonra karanlık çöker yalancıdır akşamlar. 

Bazen sonsuz özgürlük coşar coşturur beni 
Bazen bir efkar tüter hüzünlendirir beni 
Bazen yalnızlık kokar susar susturur beni 
Gömülür karanlığa sıkar beni akşamlar. 

Bazen bir yıldız bile bir umutlu bekleyiş 
Bazense çaresizlik kadere boyun eğiş 
Bazen kadere isyan bir umutsuz bekleyiş 
Bana isyan ettirir isyancıdır akşamlar. 

Hayaller Önünde 4 Engel

Hayatta hayal ettiğimiz “değişiklikleri” yapmamıza engel olan dört faktör var:
- Korku: Bilinenin bilinmeyene olan üstünlüğü. Korktuğun şey neyse, artık korkmayana kadar onun üstüne git.
- Başarısızlık: Başarısız olmak istemediğimiz için denemeye dahi kalkışmamak. Oysa en büyük başarısızlık denemeyi başaramamak.

- Unutmak: Kitaplardan veya seminerlerden öğrenip heyecan duyduğumuz konuları günlük hayatın karmaşası içinde unutma eğiliminde olmak. Öğrendiğimiz en değerli şeyleri yazarak sürekli görebileceğimiz yerlere asmak bir çözüm olabilir.
- İnanç eksikliği: Çoğu kişide kişisel gelişim konularına karşı alaycı bir tutum var. Bu belki de çocukluk yaşlarında yaşanan bazı başarısızlıklardan kaynaklanıyor olabilir. Oysa başarıya giden yol başarısızlıklardan ve risk almaktan geçiyor.

Başarısızlık sizin başarısız olduğunuz anlamına gelmez; sadece "henüz" başarmadığınız anlamına gelir.

Başarısızlık hiç bir şey başarmadığınız anlamına gelmez; bir şey öğrendiğiniz anlamına gelir.
Başaramamak sizin aptal olduğunuz anlamına gelmez; denemek için çok fazla inancınız olduğu anlamına gelir.

Başaramamak utanmanızı gerektirmez; çabalamaya niyetli olduğunuz anlamına gelir.
Başaramamak ona sahip olmadığınız anlamına gelmez; bir şeyi daha farklı yapmanız gerektiği anlamına gelir.

Başarısızlık sizin daha aşağı olduğunuz anlamına gelmez; mükemmel olmadığınız anlamına gelir.

Başarısızlık hayatinizi boşa harcadığınız anlamına gelmez; taze yeniden başlamak için bir nedeniniz olduğu anlamına gelir.

Başarısızlık pes etmeniz gerektiği anlamına gelmez; daha fazla çabalamanız gerektiği anlamına gelir.

Başarısızlık hiç bir zaman yapamayacağınız anlamına gelmez; sadece biraz daha uzun süreceği anlamına gelir.

"Başarıyı hedef alın, mükemmel olmayı değil. Yanlış yapma hakkından vazgeçmeyin, vazgeçerseniz yeni şeyler öğrenme ve gelişme imkânını kaybedersiniz.
Unutmayın:
Mükemmeliyetçiliğin arkasında korku yatar. İnsan olduğunuzu hatırlayarak korkularınızı göğüsleyin. Daha mutlu ve daha etkili olursunuz." 
Başarılı Olmak Öğrenilebilir!

Kara Kuvvetleri Komutanlığının davetlisi olarak, katıldığı bir seminere “Hayatta ya tozu dumana katarsın, ya da tozu dumanı yutarsın. Seçim senin!” sloganıyla başlayan Mümin Sekman, “başarılı olmak öğrenilebilir” dedi.
Mümin Sekman başarılı olmak isteyenlere önerilerini şöyle sıraladı:
-Başarmak, amaca uygun sonuç almaktır. Hiçbir açıklama, özür veya gerekçe başarı kadar başarılı değildir. Amaca ulaşmak için aştığınız engellerin sayısı, başarınızın büyüklüğünü belirler. İnsanlar engeller yüzünden başarılı olamadıklarını düşünürler oyda asıl yürünen bir yolda engel yoksa o yolun sonunda başarı yoktur.
-İki türlü başarı var, iç başarı ve dış başarı. İç başarı kendi gözünüzdeki en iyi yere gelmektir, dış başarı ise başka insanların da olmak istediği yere gelmektir. Bazıları iç başarıyla, bazıları dış başarıyla mutlu olur.
-Türkiye’de hayalini gerçekleştirmek için başaranlardan daha çok, birilerine kızdığı için başaranların öyküsü yaygın. Mal sahibine kızıp mülk sahibi oluyoruz. Madem mülk sahibi olma kapasitesine sahibiz, neden mal sahibine kızmayı bekliyoruz anlamıyorum. “Fakir ama gururlu genç” olmayı seviyoruz nedense.
-Başarı seçme özgürlüğüdür. Başardıkça seçen sen olursun, başarısız olursan seçilmeyi bekleyen sen olursun. Bir işi 70 milyon kişiden daha iyi yapabilen bir kişi en yüksek seçeneğe ulaşmış olur.
-Başarılı olmak bir strateji değil, samimiyet sorunudur. Kendinizle yüzleşin, gerçekten başarılı olmak istiyor musunuz? Başarıyı yüzde kaç şiddetinde istiyorsunuz? Başarıyı seçtiğiniz için nelerden vazgeçebilirsiniz
-Aile başarıyı etkiler ama belirleyemez. Belirleyebilseydi, aynı ailenin tüm çocuklarının eşit başarıya sahip olması gerekirdi, oysa çok sayıda başarılı insanın kardeşi başarısız bir hayat sürüyor.
 
-Başarımızın önündeki en büyük iç engel, atalet. Başarılı olmak istiyoruz, başarılı olmak için neler yapmamız gerektiğini biliyoruz, onları niçin yapmamız gerektiğini de biliyoruz, istersek nasıl yapabileceğimizi de biliyoruz, yapmamakla neler kaybettiğimizi, yaparsak neler kazanacağımızı da biliyoruz ama yine de yapmıyoruz. Atalet insanlığın psikolojik kanseridir.
-Ataletli insanların iki özelliği vardır, düşündüğünü yapmamak ve yaptığı üzerine düşünmemek. Düşündüğünü yapmamak psikolojik atalet, yaptığı üzerine düşünmemek ise entelektüel atalettir.
-Başarı hakkında bildiklerimizi başarısızlardan öğrendik. Bu yüzden başarılı olunca ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Bilinçaltımız başarısızlık bilgisiyle dolu. Bu hazırlıksız başarı sendromu yüzünden hazımsız başarılar ortaya çıkıyor. Başarısızlığı ve yokluğu nasıl paylaşacağımızı biliyoruz ama başarıyı ve imkanları nasıl paylaşacağımızı bilmiyoruz.
-Başarı için İBİŞ ilkesine inanıyorum. Yani “İBİŞ: İtinayla yapılan basit iş!” İşinizi daima en iyi şekilde yapın. İşinizi iyi yapmanız maaşınızın karşılığı değil, karakterinizin yansımasıdır.Patronunuz işinizi iyi yaptığınızı görmese de iyi yapın, başkaları işinizi iyi yapmanızı övmese de iyi yapın. İşini iyi yapmanın en büyük ödülü, işini iyi yaptığını bilmektir.
-Hayal ettiğin hayatı yaşamıyorsan o hayat sana ait değildir. Yaşadığın hayatın altına “made in ben” yazabilecek misin?
-Kişisel gelişim amaç değil araçtır. İnsanı başarılı olmaya hazırlayan bir araçtır. Kişisel gelişim, başarılı olmak için kendini uygun ve yeterli hale getirmektir.
-Kafanızda neyi çok düşünürseniz hayatınızda onu çoğaltırsınız. Günde aklımızdan 60 bin ile 80 bin arasında düşünce geçiyor. Bu düşünceler ne hakkında ise hayatımızda o çoğalır.
-Kriz dönemlerinde ayakta ve hayatta kalmak istiyorsanız, “umutlarınızı yüksek, sabit giderlerinizi düşük tutun.”
-Başarmak kendini şaşırtmaktır. En son skor tabelanızda yazan sonuç, sizi ve çevrenizdekileri şaşırtmıyorsa, o sonuç başkaları için başarı olsa da sizin için değildir.
Yazan: Mümin Sekman

İSTEMEYİ BİLMEK



Tanrıdan gururumu yok etmesini istedim.


Tanrı, “Hayır. Gurur benim yok edebileceğim bir şey değil, senin bırakabileceğin bir şeydir.” dedi.


Tanrıdan sakat çocuğumu iyileştirmesini istedim.


Tanrı, “Hayır. Onun ruhu sağlam, vücut o kadar önemli değil, o geçici bir şeydir.” dedi.


Tanrıdan bana sabır vermesini istedim.


Tanrı, “Hayır. Sabır büyük acılar çekilerek öğrenilebilecek bir şeydir. Sabır verilmez, hak edilir.” dedi.


Tanrıdan beni mutlu etmesini istedim.


Tanrı, “Hayır. Ben sadece nimetlerimi sunarım, mutlu olmak sana bağlı.” dedi.


Tanrıdan beni çektiğim acılardan kurtarmasını istedim.


Tanrı, “Hayır. Çektiğin acılar günlük kaygılarının önemsizliğini anlamanı, onlardan uzaklaşmanı ve bana daha çok yaklaşmanı sağlar.” dedi.


Tanrıdan ruhumu olgunlaştırmasını istedim.


Tanrı, “Hayır. Kendi kendine olgunlaşmalısın, ama meyvelerini alman için yardım edeceğimden emin olabilirsin.” dedi.


Tanrıdan hayatı sevmemi sağlayacak her şeyi istedim.


Tanrı, “Hayır. Ben sana hayatı vereceğim, böylece hayata dair her şeye sahip olabilirsin.” dedi.


Tanrıdan, tanrıya duyduğum sevgiyi, başkalarına da duyabilmeyi istedim.


Tanrı şöyle dedi: “Ohhh!  Nihayet doğru bir şey istedin.  “Ruhu olgunlaşmamış bir kul tanrıya hep “ver bana…”  ile biten dualar eder, olgunlaşmış bir ruh ise  ”vermemi sağla…” diye bitirir dualarını…

Steve Goodier

“Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir”

adlı kitaptan alıntıdır.

0 ve 1

Sınıf, öğrencilerin gürültü patırtısıyla sallanırken sert görünümlü hoca kapıda beliriyor. Sınıfa bir bakış atıp kürsüye geçiyor.

Tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı çiziyor.

'Bakın' diyor. 'Bu, kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey...'
...
Sonra (1)'in yanına bir (0) koyuyor:

'Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)'i (10) yapar'.

Bir (0) daha...

'Bu, tecrübedir. (10) iken (100) olursunuz'.

Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor:
Yetenek... disiplin... sevgi...

Eklenen her yeni (0)' ın kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca... Sonra eline silgiyi alıp en baştaki (1)'i siliyor. Geriye bir sürü sıfır kalıyor. Ve Hoca yorumu patlatıyor:

'Kişiliğiniz yoksa, öbürleri hiçtir'.

Sınıf, mesajı alıp sessizliğe gömülür...

Sınıf, öğrencilerin gürültü patırtısıyla sallanırken sert görünümlü hoca kapıda beliriyor. Sınıfa bir bakış atıp kürsüye geçiyor.

Tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı çiziyor.

'Bakın' diyor. 'Bu, kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey...'
...
Sonra (1)'in yanına bir (0) koyuyor:

'Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)'i (10) yapar'.

Bir (0) daha...

'Bu, tecrübedir. (10) iken (100) olursunuz'.

Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor:
Yetenek... disiplin... sevgi...

Eklenen her yeni (0)' ın kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca... Sonra eline silgiyi alıp en baştaki (1)'i siliyor. Geriye bir sürü sıfır kalıyor. Ve Hoca yorumu patlatıyor:

'Kişiliğiniz yoksa, öbürleri hiçtir'.

Sınıf, mesajı alıp sessizliğe gömülür..
.https://www.facebook.com/sahibinibekleyenmektuplar

Sen bu şiiri okurken


Sen bu şiiri okurken
Ben çoktan bu şehirden gitmiş olacağım
Artık ne özlemlerimi duyacaksın bıçak yarası
Ne de telefonların çalacak gece yarısı
Ve bu zavallı yüreğim olmayacak artık
Kaprislerinin hedef tahtası...
Seni sana
Beni bir akıl hastanesine
Bırakıp gideceğim bu şehirden


Nasılsa kavuşamadım sana
Nasılsa dudaklarının kıyısına varamadım
Nedense bütün çıkmaz sokaklar adresim oldu
Ve nedense bütün kırmızı ışıkları üzerime yaktın
Ne yaptımsa
Bir türlü sana yaranamadım
Artık adressiz
Işıksız
Ve öylesine ıssızım
Dünlerin kadar eskiyim
Verdiğin acılar kadar paslıyım
İşte çıkıp gidiyorum hayatından
Nasılsa fark etmez senin için
Belki çok şanslı
Belki de en yaşlıyım...
Artık
Pusulam hasreti
Saatim yalnızlığı
Ve takvimler sensizliği gösteriyor bana
Neylersin
Yolcu yolunda gerek
Belki bundan sonra
Belki senden sonra
Adam olur bu “asi yürek”
Ve dersini alır da bu sevdadan
Bir daha
Boyundan büyük denizlere
Asılmaz kürek


Yarın bu saatlerde
Ben yollarda olacağım
Sen kimbilir kaçıncı uykunda
Masal mavisi bir rüyada
Ve elbette o korsan yüreğin
Yine pusuda
Oysa
İlk defa sesimi duymayacaksın
Sitemlerin sahipsiz
Soruların cevapsız kalacak
Belki ilk defa içini kemirecek yokluğum
Tanımadığın bir korku içini saracak
Ve ilk defa kendinle hesaplaşacaksın
Ne oldu?
Ne oluyor?
Ne olacak?
Sonra
Bir gözün kör
Bir kulağın sağır
Bir ayağın kırık
Bir kolun kesik
Düşeceksin yollara
Yani baştan başa yarım
Yani baştan başa eksik
Bütün duvarlar üstüne yıkılacak
Belki ilk defa
“Unutuldum” diyerek için sızlayacak
Ve sen bu şiiri okurken
Ayrılığımız çoktan başlamış olacak
Belki de son tesellin
Sana yazdığım “bu son şiir” olacak
Ve kimbilir
Unutulmuş bir gecenin tam ortasında
Başucundaki bir radyoda
Uykusuz bir şair yüreğini çınlatacak
Ve bir daha fısıldayacak kulaklarına
Sana adanmış bu satırları


“Bütün şehirler uyur
İstanbul uyumaz
Ve birgün
Bütün sevenler unutur seni
Ama bu “şair yürek”
ASLA UNUTMAZ...”
alıntıhttps://www.facebook.com/sahibinibekleyenmektuplar